Find in Library
Search millions of books, articles, and more
Indexed Open Access Databases
el-Bâcî’nin Usûl Anlayışında Sünnetin Yeri
oleh: Recep Özdemir
Format: | Article |
---|---|
Diterbitkan: | Fırat University 2024-06-01 |
Deskripsi
el-Bâcî, XI. Yüzyılda yaşamış Malikîlerin önde gelen fakih ve hadisçilerinden biridir. Endülüs Mâlikîliğin oluşmasına katkı sağlamış ve yaşadığı dönemde Endülüs Mâlikîliğinin önderi kabul edilmiştir. Hadisçiliği ve usûlcülüğü ile temayüz etmiştir. Hadis ve usûl alanında telif ettiği eserlerle tanınmıştır. Sahih hadislerin günümüze ulaşmasında; İmam Mâlik’e (ö. 179) ait el-Muvatta’ın anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. el-Bâcî usûl sahasında bir çok eser yazmıştır. O usule dair eserlerinde fıkıh usulünü tanıtmış, usulünde dayandığı delilleri sistematik bir şekilde ele almıştır. Delillerini sistematik bir şekilde sıraladıktan sonra onları açıklayan ender usûlcülerden biridir. Usulünde dayandığı delilleri; el-asl, aslın akledilmesi ve istishâbu’l-hâl olmak üzere üç kısma ayırarak incelemiştir.” el-Asl” tabiriyle ifade ettiği asli delillerini kitab, sünnet ve icmâ diye üç kısma; aslın akledilmesini dört kısma ve istishâbul-hâli ise tek kısımda ele almıştır. İslam usûl anlayışında yerleşik delil hiyerarşisinden farklı olarak kıyası aslın akledilmesi kısmında değerlendirmiştir. el-Bâcî bu delillerin yanı sıra seddü’z-zerâi’ ve istihsan deliline de yer vermiş; istihsan delilini zayıf bir delil, seddü’z-zerâi delilini ise kısıtlı bir alana hasrederek kabul etmiştir. el-Bâcî usule dair eserlerinde sünneti el-asl diye isimlendirdiği asli deliller arasında zikretmiştir. Sünnetin sözlük anlamını ve hadisçilere ve usûlcülere göre terim anlamını zikretmiştir. O sünneti genel olarak fiilî, kavlî ve takrirî olmak üzere üç kısma ayırarak değerlendirmiştir. O sünnetin kısımlarının doğrudan tanımı yapmamış fakat sünnet çeşitleriyle neyi kastettiğini özet niteliğinde bilgiler ve bazı örnekler üzerinden açıklamıştır. Sünnete ittibayı, iktida ve itaat temelinde ele almıştır. el-Bâcî usule dair eserlerinde birçok âyeti delil göstererek sünnete olan itaatin Kur’ân’a olan itaat konumunda olduğunu ileri sürmüştür. O sübütu kati olan sünnetin sonuç itibariyle Kur’ân’a rücü ettiğini, her ne kadar delil hiyerarşisinde Kur’ân’dan sonra gelse de hükümlerin tespit edilmesinde sünnetin Kur’ân kadar etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bundan dolayı el-Bâcî Allah’a itaati emreden âyetlerin zımnen Hz. Peygamber’e itaati de emrettiği görüşünü savunmuştur. O İslâm toplumunda yaygın olan “yapılmasında sevap olan, terkinde günah bulunmayan” şeklindeki sünnet tasavvurundan ayrı olarak sünnetin mendup hükmüne değil vacip hükmüne yakın olduğunu; dolayısıyla sünnetin keyfi olarak terkedilmeyeceğini savunmuştur. Sünnetin bazı hususlarda Kur’ân’ı neshettiği görüşü kabul ederek bu konuda cumhurdan ayrılmıştır. O sünnetin konumunu doğru şekilde tespit etmek için haber konusunu da eğilmiştir. Sünnetin kaynağı olarak haberi; mütevatir ve ahad haber olmak üzere iki kısma ayırarak değerlendirmiştir. Mütevatir haberi yalnızca kalabalık bir gurubun Hz. Peygamber’den nesilden nesle aktardığı bir haber şeklinde değil herkes tarafından bilinen, reddedilmesi mümkün olmayan durumları ifade etmek için de kullanmıştır. Onun usûl anlayışında mütevatir haber zaruri ilim bildirir. Mütevatir haberin zaruri ilim ifade etmesi için, ravinin akıl sahibi olması, haber verilenin bilgisine zorunlu olarak sahip olması ve ravilerin belli bir sayıya ulaşmaları şeklinde üç şart ileri sürmüştür. Ahad haberi ise tek kişinin rivayeti ve kendisiyle ilim hâsıl olmayan bir delil olarak kabul etmekle birlikte etki bakımından geniş bir çerçeveden ele almıştır. el-Bâcî’in usul anlayışında ahad haber Kur’ân ve mütevatir haberin mücmelini açıklar; Kur’ân umumunu tahsis eder. O genel anlamda amelin tespiti için ahad haberi titizlikle incelemiştir. İlim ve amel gerektirip gerektirmemesine göre ahad haberi kendisiyle ilim oluşan ve kendisiyle ilim oluşmayan ahad haber olmak üzere iki kısma ayırmıştır. Kendisiyle ilim oluşan ahad haberin altı şeklini sıralamıştır. Ahad haberin kabulü için genel olarak rivayetin senedini dikkate almıştır. Hanefilerin umumu’l-belvâ ve ravinin rivayetine muhalif davranmaması şartını kabul etmemiştir. Bunun yanı sıra ahad haberin amel-i ehl-i Medine’ye uygun olması şartına temas etmemiş, bu konuda susmayı tercih etmiştir. O ahad haberin Kur’ân’ı nesh edebileceğini öne sürmüştür. Bunu fiili olarak gerçekleştiğine dair çeşitli örnekler zikretmiştir.